Anda di halaman 1dari 3

Yrd. Doç. Dr.

Behçet ORAL
AİLENİN ÇOCUK EĞİTİMİNDEKİ ÖNEMİ

AİLENİN ÇOCUK EĞİTİMİNDEKİ ÖNEMİ


Yrd. Doç. Dr. Behçet ORAL
D. Ü. Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi
Eğitim Bilimleri Bölümü

Anne babanın ve aile içindeki diğer bireylerin çocukla olan etkileşimi (ilişkisi),
çocuğun aile içindeki yerini belirler. Aile, çocuğun ilk sosyal tecrübelerini (bir
bireyin insan olarak ve insanca yaşaması için gerekli olan davranışların) edindiği
yerdir. Ailenin çocuğa yönelik davranış ve çocuğa karşı takınılan tavır ilk sosyal
(toplumsal) yaşantıların örülmesinde (oluşturulmasında) büyük önem taşır. Aile
çocuğun kişiliğinin oluşmasında da önemli bir yere sahiptir.
Eğitimciler kişiliğin oluşumunun erken yaşlardan itibaren başladığını kabul
etmektedirler. Genellikle çocuklarda yetişkinler gibi davranmak ve onlar gibi olmak
eğilimi yüksektir. Ailedeki fertler hangi tür davranış ve özelliklere sahip iseler
çocukların da aynı tür davranış ve özelliklere sahip olmaları beklenir. Çünkü
özellikle hayatın ilk yıllarında çocuklar nasıl ki temel ihtiyaçları (yeme, içme,
barınma, beslenme, korunma vb.) açısından bir başkasına bağımlı iseler; sahip
olacakları davranışlar açısından da yetişkin insanlara ihtiyaçları vardır. Ailedeki
insanlar iyi davranışlara sahip iseler çocukların iyi, kötü davranışlara sahip iseler
çocukların da kötü davranışlara sahip olma ihtimali olabilmektedir. Bu durumda aile
içindeki yetişkin insanlar çocuk için iyi birer model olmalıdır (örnek davranışlar
sergilemelidir).
Çocuğun yetiştiği ailenin yapısı, genişliği, sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyi onun
ilk sosyal deneyimlerini, dolayısıyla duygusal ve toplumsal gelişmesini
etkileyecektir. Ailenin çocuk üzerindeki etkisi çocuğun hayatı boyunca devam eder.
Ancak okul öncesi dönemde ailenin çocuk üzerindeki etkisinin daha fazla olduğu
söylenebilir.
Yapılan araştırmalara göre, ailelerinde yakın bir ilgiyle demokrasinin birleştiğini
gören çocuklar, en etkin (aktif), özgür ve arkadaşlarıyla ilişkilerinde en başarılı
çocuklar olduğu görülmüştür. Hoşgörülü ve demokratik ailelerde büyüyen çocuklar,
arkadaşlarıyla ilişkilerinde daha etkin, daha girişken, orijinal fikirler öne sürebilen,
fikirlerini serbestçe söyleme eğiliminde görülen çocuklar olmaktadır. Buna karşı
daha sert bir denetim altında tutulan ya da eğitim yöntemleri değişik olan ailelerde
büyüyen çocuklar ise, karşı çıkma ve saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul
ettirmek istemekte ve kendi iç dünyalarını açıklamakta zorlanmaktadırlar.
Anne babalar, çocuklarının bağımsızlık uğruna giriştikleri çabaları destekledikleri ve
zor durumlarda onlara yardımcı oldukları takdirde, çocuklarda bağımsızlık
duygusunun kolayca geliştiği görülür. Nedir bu bağımsızlık duygusu? Bağımsızlık
duygusu çocuğun, bir işi tek başına yapabilme, verilen bir görevi başkasına bağımlı
kalmadan yapabilme, sorumluluğunu yerine getirme gibi davranışlardır. Hor gören,
cezalandıran ya da hem sevip hem de soğuk davranan anne ve babaların çocukları
bağımlı bir kişilik yapısına sahip olmaktadırlar. Bağımlı bir kişilikten kastımız
çocuğun, başkasının yardımı olmadan tek başına bir işi yapamayan özelliğine sahip
olmasıdır. Dengeli, duygusal ve toplumsal etkileşimin güçlü olduğu aile ortamında,
yeterli güven, sevgi ve sevecenlik içinde büyüyen çocuklar gelişimleri için gerekli
olan tecrübeleri kazanabilmektedirler.
Yetiştirme sürecinde, her anne ve babanın çocuklarına karşı sergiledikleri tutum ve
davranış biçimleri farklıdır. Bu davranış biçimlerinden bir kısmı olumlu olarak kabul
edilirken, bir kısmı da olumsuz olarak kabul edilmektedir. Öncelikle anne-babanın
çocuklarına karşı sergiledikleri olumsuz davranış biçimlerinden bahsedelim.
Olumsuz olarak kabul edilen davranışlardan biri çocuğu “Aşırı Koruma”dır. Anne
babanın aşırı koruması, çocuğa gerektiğinden fazla kontrol ve özen göstermesi
anlamına gelir. Bunun sonucu çocuk, diğer kimselere aşırı bağımlı, kendine güveni
olmayan, duygusal kırıklıkları olan bir kişi olabilir. Bu bağımlılık, çocuğun yaşamı
boyunca sürebilir ve koruma duygusunu eşinden de bekleyebilir. Eşi tarafından
korunmadığı durumlarda birey mutsuz olabilir ve aile huzuru kaçabilir.
Anne-babanın çocuğa karşı gösterdikleri bir diğer olumsuz davranış biçimi de “Aşırı
Hoşgörü ve Düşkünlük”tür. Aşırı hoşgörü ve düşkünlük çocuğu bencil yapar. Çocuk
daima diğerlerinin dikkatini çekmek ve kendisine hizmet edilmesini ister. Böyle
çocuklar aile içinde ve dışında çok zayıf bir sosyal uyum sağlar. Bu duygu ile
büyüyen çocuklar başkaları ile anlaşmakta güçlük çekebilir ve başkalarının
duygularını dikkate almakta zorlanabilirler.
Reddetme de anne ve babalar tarafından başvurulan bir diğer olumsuz davranış
biçimidir. Reddetme, bir anlamda, çocuğun bedensel ve ruhsal gereksinimlerini
karşılamayı aksatarak, ona düşmanca duygular beslemek şeklinde tanımlanabilir.
Reddedilen çocuk, yardım duygusundan uzak, sinirli, duygusal kırıklıkları olan,
diğerlerine, özellikle kendinden küçük ve zayıflara karşı düşmanca duygulara sahip
bir birey olabilir.
Bir diğer olumsuz davranış biçimi ise, çocuğu “Baskı Altında Bulundurma”dır. Anne
babadan birinin ya da her ikisinin baskısı altında kalan çocuk, nazik, dürüst ve
dikkatli davranmasına karşın, çekingen, başkalarının etkisinde kolay kalabilen, aşırı
hassas bir kişilik yapısına sahip olabilir. Suçlayan, cezalandıran ve sürekli karışan
anne babaların çocuklarının kolayca ağlayan çocuklar olduğu görülür. Baskı altında
büyüyen çocuklarda genellikle isyankar tavır alışlarla birlikte, aşağılık (yani kendini
değersiz hissetme) duygusu gelişebilir.
Çocuklara Boyun Eğme de olumsuz davranış biçimi olarak kabul edilmektedir.
Çocuklarına boyun eğen anne ve babalar, evde onların egemenliğini kabullenen
kişilerdir. Bu tür ailelerde, çocuklar, anne ve babalarına hükmeder ve onlara çok az
saygı gösterirler. Bu çocuklar yalnız anne ve babalarıyla yetinmeyip, zamanla ev
dışındaki kimselere de egemen olmanın yollarını arayan birer birey haline gelirler.
Anne ve babaların çocuk yetiştirirken yaptıkları bir diğer yanlış da “Çocuk Ayırımı”
yapmaktır. Bütün çocuklarını eşit sevdiklerini söylemelerine rağmen, kimi anne ve
babanın, bazı çocuklarını daha çok sevdikleri gözlenmektedir. Böyle durumlarda
anne ve babalar, sevdikleri çocukları diğerlerinden ayırarak, onları kayırırlar. Aşırı
sevgi gören bu çocuklar, daha çok anne ve babalarıyla oyun oynamayı yeğlerken,
akranlarıyla olan ilişkilerinde saldırgan ve baskıcı bir tavır içine girerler. Çocuk
ayırımı yapıldığı durumlarda çocuklar arasında düşmanlık, kin ve kıskançlık gibi
duyguların ortaya çıkması kaçınılmaz olur. Anne-baba tarafından kayırılan çocuk
diğer kardeşler için düşman olarak algılanabilir. Bu durumda kayırılan çocuğa iftira
bile atılabilir. Ünlü bir eğitimci olan C. G. Salzmann da çocuklardan birinin sevgiden
mahrum edilmesi ve diğerine aşırı bir sevgi gösterilmesi durumunda kardeşler
arasında kin ve kıskançlık duygularının ortaya çıkacağını belirtmektedir. Ailedeki
yetişkinlerin çocuklara karşı baskıcı davranması ve onlar arasında ayırım yapması
çocukların yalan söyleme ve başkasına iftira atma gibi ahlaki olmayan bazı
davranışlar edinmelerine yol açabilir.
Çocuk yetiştirmede hatalı olarak kabul edilen bu davranış biçimlerini verdikten
sonra, şimdi de çocuk yetiştirmede başvurulan olumlu davranış biçimlerinden
bahsedelim. Olumlu davranış biçimleri arasında hoşgörü sahibi olma ve kabul etme
vardır.
Hoşgörü Sahibi Olma: Anne ve babaların çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmaları
çocukların bazı kısıtlamalar dışında, arzularını diledikleri biçimde
gerçekleştirmelerine izin vermeleri anlamına gelir. Böyle durumlarda çocuk, ailesine
yönelik bir birey olur. Eğer anne babasının hoşgörüsü normal bir düzeyde ise, bu
çocuğun kendine güvenen, yaratıcı (iş başaran), toplumsal (topluma uyum
sağlayabilen, kendini ifade edebilen) bir birey olmasına yardım eder. Hoşgörülü
olmak, çocuğun canını istediğini yapmakta serbest bırakmak değildir. Modern
psikoloji anne babaların bu şekilde davranmalarını yararlı bulmamaktadır.
Hoşgörülü olmak çocuğun tekrar etmeyen hataları karşında affedici olmak, meşru
isteklerini karşılamak ya da meşru davranışlarda bulunmasına izin vermektir. Bu
arada hakkı olmayan istekler konusunda verilen tavizler de hoşgörü ile
bağdaşmadığını söylememiz gerekir.
Çocuk yetiştirmede başvurulan bir diğer olumlu davranış biçimi ise çocuğu “Kabul
Etme”dir. Anne babanın kabulü, çocuğu sevgi ve sevecenlikle ele alması biçiminde
davranışa yansır. Çocuğun bazı şartları yerine getirmesine bağlı olarak yapılan
kabuller gerçek anlamda kabul etme davranışı değildir. Çocuğu kabul etme
herhangi bir şarta bağlı olmamalıdır. Kabul eden anne baba, çocuğun ilgilerini
gözönünde tutarak, onun yeteneklerini geliştirecek ortam hazırlarlar. Kabul edilen
çocuk, genellikle sosyalleşmiş, işbirliğine hazır, arkadaş canlısı, duygusal açıdan
dengeli ve mutlu bir bireydir.

KAYNAKLAR
Dodson, Fitzhugh (1995). Çocuğunuzu Tanıyor musunuz. İstanbul: Denge yayınları.
Gençtan, Engin (1990). İnsan Olmak. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Salzmann, C. G. (Tarihsiz). Nerede Hata Yaptık (Çev. Zeki Karakaya). Ankara: kar
Ofset
Steede, Kevin (1998). Anne Babaların En Çok Yaptıkları 10 Hata. İstanbul: Hayat
Yayınları.
Yavuzer, Haluk (1997a). Çocuk Psikolojisi. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Yavuzer, Haluk (1997b). Çocuk Eğitimi El Kitabı. İstanbul: Remzi Kitabevi.

e-mail:
behcetoral@mynet.com
behcetoral@hotmail.com

Anda mungkin juga menyukai