Anda di halaman 1dari 10

T.

C
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
İktisat Bölümü

AB Ekonomisi
(Bir teksti yorumlayarak yeni bir tekst üretme)

Yrd. Doç. Dr. Zeki KARTAL

131120061017 Fatoş İRVÜL


(gündüz)

Mayıs, 2011
EKONOMİK VE PARASAL BİRLİĞE HAZIR MIYIZ?

Prof. Dr. Coşkun Can Aktan

12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması’nın üzerinden neredeyse


32 yıl geçti. Nihayet bu yılın başında Türkiye ile şimdiki adı Avrupa Birliği
olan Avrupa Topluluğu arasında gümrük birliği gerçekleştirilmiş oldu. Türkiye
Avrupa Birliği’ne tam üye olmadan gümrük birliğini gerçekleştiren ilk ülke
konumunda bulunuyor. Tam üyelik için önümüzde daha çok uzun bir yol var.
Tam üyelik için Türkiye’nin Maastricht anlaşması ile esasları belirlenen
Ekonomik ve Parasal Birliğe uyum sağlaması gerekiyor. 1970 yılında
imzaladığımız Katma Protokol sonrasında yükümlülüklerimizi erteleyerek
fazlasıyla zaman kaybetmiş bulunuyoruz. Önümüzdeki yıllarda Avrupa
Birliği’ne tam üyelik için öngörülen şartları gerçekleştirmek için kolları
sıvamamız gerekiyor. Oysa gümrük birliğinin ardından yine eski
vurdumduymazlık ve sorumsuzluk örneği sergileniyor.

Kendimizi hiç mi hiç aldatmayalım... Eğer Avrupa Birliği’ne tam üye olmak
istiyorsak fazla geç kalmadan gerekli adımları atmalıyız. Yoksa bir otuz yıl daha
tam üyelik için bekleriz. Bundan hiç kuşkumuz olmasın. Ekonomik ve Parasal
Birlik için üye ülkelerin uyması istenen kriterler açısından Türkiye’nin durumu
değerlendirilecek olursa durumumuzun hiç de iç açıcı olmadığını görebiliriz.
Burada felaket tellallığı yapmanın alemi yok... Görünen köy kılavuz istemez...
Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde enflasyon oranı Yunanistan hariç ortalama
yüzde beşin altındadır. Yunanistan’da enflasyon oranı ise 1995 yılında yüzde
9.9 olarak gerçekleşmiştir. Şimdi gelin bu rakamı Türkiye ile bir karşılaştırın
bakalım!.. Üç rakamlı enflasyon canavarı ile yaşıyoruz!... Bütçe açıklarının
GSYİH’ ya oranı açısından da baktığımızda durumumuz hiç iyi değildir.
Türkiye borç yükü bakımından da kötü bir durumdadır. Her geçen gün borç

2
batağına iyice saplanıyoruz. Faiz oranları ise inanılmaz boyutlardadır. Avrupa
Birliği ülkelerinde ortalama uzun vadeli faiz oranı yüzde 8 civarındadır.
Türkiye’de ise oran yaklaşık yüzde 120’dir. Türkiye’nin Maasricht
anlaşmasında kabul edilen kriterlere uyumu için mutlaka çok ciddi kararlar
alması ve tavizsiz uygulaması gerekmektedir.

Maastricht Anlaşmasını Unutmayalım...

Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin temsilcileri 7 Şubat 1992 tarihlerinde


Hollanda’nın Maastricht kentinde bir araya gelerek Maastricht Anlaşması’nı
imzaladılar. Maasricht zirvesinde ekonomik ve parasal birliğin oluşması için
başlıca şu konular üzerinde anlaşma sağlandı:

• Birliğe üye herhangi bir ülkede enflasyon oranı, bir önceki yılda Birliğe
üye ülkelerden en düşük enflasyona sahip olan üç ülkedeki enflasyon
oranları ortalamasının yüzde 1.5’ından daha fazla olmamalıdır.

• Birliğe üye ülkelerde bütçe açıklarının GSYİH’ya oranı yüzde 3’den fazla
olmamalıdır.

• Birliğe üye ülkelerde toplam devlet borçlarının GSYİH’ya oranı yüzde


60’dan fazla olmamalıdır.

• Birliğe üye ülkelerde uzun vadeli devlet tahvillerinin faiz oranı bir önceki
yılda Birliğe üye ülkelerden en düşük enflasyon oranına sahip olan üç
ülkenin uyguladığı faiz oranlarının yüzde 2’sinden fazla olmamalıdır.

• Ulusal paranın döviz değişim oranı son iki yıl içinde normal
dalgalanmaya bırakılmamalı ve devalüe edilmeksizin kur mekanizması
içindeki değer değişimi (+/-) yüzde 15’i geçmemelidir.

Maastricht zirvesinde 1999 yılı başına kadar Birliğe üye ülkelerden belirtilen
kriterlere uyum sağlayacakların ekonomik ve parasal birliğe katılabilecekleri

3
kabul edilmiştir. Maastricht zirvesinde alınan kararlar bazı üye ülkelerde tepki
ile karşılanmasına rağmen tüm ülkeler anlaşmayı imzalayarak Ekonomik ve
Parasal Birlik için ortak karar alarak uzlaşmışlardır. Daha sonra geçtiğimiz yıl
15-16 Aralık tarihlerinde Avrupa Birliği liderleri bu kez Madrid’de bir araya
gelerek Maastricht anlaşmasını gözden geçirmişler ve bazı yeni kararlar
almışlardır.

Bu yeni kararları da kısaca özetleyelim:

• Avrupa tek para sistemi için gerekli hazırlık çalışmaları sürdürülecek ve 1


Ocak 1999 tarihinden itibaren Euro adı verilen para birimi tedavüle
konulacaktır. Bu tarihte tüm birliğe üye ülkelerde Euro kullanılmaya
başlanacaktır. Böylece “euro” ismi daha önceki yıllarda telafuz edilen
para birimi “ecu”nun yerini almıştır.

• Avrupa Para Enstitüsü yerine Avrupa Merkez Bankası faaliyete


geçirilecektir.

• Maastricht kriterlerine üye ülkelerin uygun hareket edip etmedikleri


Avrupa Birliği Konseyi tarafından kontrol edilecektir.

Maastricht kriterlerine göre Birliğe üye ülkelerin durumu değerlendirildiğinde


halihazırda hiç bir ülkenin tüm kriterlere tam uyum sağlayamadığı
görülmektedir. Enflasyon oranı Yunanistan hariç tüm ülkelerde yüzde 5’in
altındadır. İngiltere, İtalya, Portekiz , İspanya ve Yunanistan hariç tüm
ülkelerde enflasyon 1995 maastricht hedefi olan yüzde 3’in alında
gerçekleşmiştir. Türkiye’nin bu açıdan durumu Avrupa Birliği ülkeleri ile
karşılaştırılamayacak kadar “berbat”tır!... 1994 yılı gerçekleşen enflasyon
rakamı yüzde 120.7 dir. Bütçe açıklarının GSYİH’ya oranı kriteri yönünden
değerlendirildiğinde Maastrict hedefi olan yüzde 3 oranını sadece Danimarka,
Almanya,İrlanda, Hollanda ve Lüksemburg gerçekleştirmiştir. Lüksemburg’da
1995 yılında bütçe açığı değil, bütçe fazlası gerçekleşmiştir. Bütçe açığı/GSYİH
4
kriteri yönünden Avrupa Birliği’nde durumu en kötü olan ülke Yunanistan’dır.
Bu ülkede gerçekleşen oran yüzde 9.3 tür. Türkiye’de ise 1993 yılı oranı yüzde
12.2, 1994 yılı oranı ise yüzde 8.1 dir. Toplam devlet borçlarının GSYİH’ya
oranı da tüm birliğe üye ülkelerde yüzde 60’ın altına indirilememiştir. Bu hedefi
halihazırda gerçekleştirmiş olan ülkeler İngiltere, Fransa, Almanya ve
Lüksemburg’tur. Avrupa Birliği’nde borç/GSYİH oranı ortalaması ise 71.0 dır.
Türkiye’de ki oran ise yaklaşık yüzde 80’dir. Uzun vadeli devlet tahvilleri için
uygulanan faiz oranı açısından ülkeler değerlendirildiğinde faiz oranı
Yunanistan, İtalya, Portekiz, İspanya ve İsveç hariç tüm ülkelerde Maastricht
hedefi olan yüzde 10.4 ‘ün altında gerçekleşmiştir. Bu kriter yönünden üye
ülkeler arasında bir uyumun varlığından sözetmek mümkündür.

Türkiye ise hiç şüphesiz faiz ve rant ekonomisinin yaşandığı bir ülkedir.
Türkiye’de ortalama uzun vadeli faiz oranı yüzde 120’ civarındadır.
Türkiye’nin Maastricht kriterleri yönünden durumu değerlendirildiğinde açık
olarak belirtilen hedeflerin çok gerisinde olduğu görülmektedir. Türkiye, Avrupa
Birliği’ne tam üye olmayı gerçekten istiyorsa belirtilen hedefleri nasıl
gerçekleştirebileceğini ciddi olarak düşünmeli ve bu konuda en kısa zamanda
tedbirler almalıdır. Avrupa Birliği’ne üye ülkeler hızla ekonomik ve parasal
birliğe hazırlanmaktadır. Türkiye bu açıdan çok gerilerdedir ve bu yarış için
daha fazla vakit kaybedilmemelidir. Ben açıkça ülkemizde Maastricht
hedeflerine ulaşılmasının önemini anlayan bir zihniyetin var olduğuna
inanmıyorum... Bu konuda fazla iyimser olmadığımı açıkça ifade etmeliyim.
Biz günübirlik düşünen, sıkıştıkça çözüm arayan bir anlayışa öteden beri sahip
bulunuyoruz. Bu görüşlerim çok karamsar olabilir... Ancak gerçek budur...
1963’de Avrupa Topluluğu’na katılmaya karar vermişiz, ancak hiç bir hazırlık
yapmadan zamanı boşuna harcamışız. Tam otuz yılı heba etmişiz!.. Şimdi bir o
kadar yılı da heba edebileceğimizden korkuyorum!... Tüm bu karamsarlığıma
rağmen eğer ciddi, samimi ve kararlı olursak tam üyelik hedefini

5
gerçekleştirebileceğimize inanıyorum. Önce şu siyasal istikrarsızlık sorununu
çözmemiz lazım. Sonra da politikacıların kendi kafalarına göre ekonomi
politikası araçlarını kullanmamaları için anayasal denk bütçe ilkesini
gerçekleştirmemiz gerekir. Yine borçlanma yetkisini mutlaka, ama mutlaka
anayasal düzeyde sınırlamalıyız. Yıllardan beri savunduğumuz anayasal iktisat
politikası önerilerinin önemini anlayacak neslin ne zaman ortaya çıkacağını
sabırla bekliyorum...Bu kez başka çaremiz de yok. Gerçekçi bir ekonomik
anayasa önerisini gerçekleştirmemenin bedeli çok ağır olacaktır. Hem de çok
ağır... Bizim miyop politikacılarımız bu reformun zorunluluğunu bir gün
anlayacaklardır.

Maastricht Hedeflerine Göre Ülkelerin Durumu (1995) %

Ülkeler Bütçe Toplam Enflasyon Uzun


Faizler Açığı Borçlar Vadeli
Avusturya 5.5 68.0 2.5 7.3
Belçika 4.5 134.4 1.6 7.9
İngiltere 5.1 52.5 3.3 8.4
Danimarka 2.0 73.6 2.2 8.6
Finlandiya 5.4 63.2 1.3 9.4
Fransa 5.0 51.5 1.7 7.8
Almanya 2.9 58.8 2.2 7.1
Yunanistan 9.3 114.4 9.9 18.4
İrlanda 2.7 85.9 2.6 8.5
İtalya 7.4 124.9 4.7 12.3
Lüksemburg -0.4 6.4 2.1 6.2
Hollanda 3.1 78.4 2.2 7.2
Portekiz 5.4 70.5 4.2 11.7
İspanya 5.9 64.8 4.7 11.5
İsveç 7.0 81.4 2.6 10.7
AB Ortalaması 4.7 71.0 3.0 8.1
Maastricht Hedefi 3.0 60.0 3.0 10.4
TÜRKİYE(1994) 8.1 80.8 120.7 117.0
Kaynak: İKV Bülten. 1-15 Aralık 1995. (Türkiye rakamları, TÜSİAD, 1996 Yılına Girerken Türk Ekonomisi
adlı rapordan alınmıştır.)

EKONOMİK VE PARASAL BİRLİĞE HAZIR MIYIZ?

6
1979 yılında Ankara Maliye Okulu’ndan mezun olan Prof. Dr. Coşkun Can
Aktan, lisans ve lisans-üstü eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi’nde tamamladı.
Yükseköğretim Kurulu eğitim bursu ile doktora tez çalışmalarını 1987-1989
yılları arasında Nobel Ekonomi ödülü sahibi James M. Buchanan’ın başında
bulunduğu Kamu Tercihi Araştırma Merkezi’nde (Center for Study of Public
Choice, George Mason University) sürdürdü. Earhart Vakfı’ndan sağladığı
araştırma bursu ile aynı araştırma merkezinde 1994-1995 akademik yılında
misafir araştırmacı olarak bulundu.

Ayrıca Uluslararası Karadeniz Üniversitesi’nde (Tiflis-Gürcistan) misafir


öğretim üyesi olarak konferanslar verdi ve “Üniversite Bilim Kurulu” üyeliğine
seçildi. Bilimsel araştırmaları bir çok ödüle layık görüldü. Sosyal Bilimler
alanında önemli bir elektronik bilgi arşivi kurdu. 2003-2006 yılları arasında
Sağlık Bakanlığı’nda “Bakan Danışmanı” olarak görev yapmış ve Sağlıkta
Dönüşüm Programı’na katkılarda bulunmuştur. Sağlık Bakanlığı'nda görev
yaptığı süre içerisinde Sağlık Bilgi Erişim Merkezi (SABEM)'nin kuruluşuna
liderlik etmiştir. Halen Dokuz Eylül Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi’nde görev yapmaktadır. Yaşar Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyesidir.

Yazarımız Aktan, daha önce yaptığı birçok araştırma yazısı, makale,


seminerlerle ekonomik ve parasal birliğe çok sayıda katkıda bulunmuştur. AB
ile Türkiye ilişkilerini ekonomik ve parasal anlamda temellendirerek bunun
üzerine birçok muhtelif kaynak yazmıştır.

Yazar Türkiye’nin AB üyeliği yolunda Avrupa Topluluğu ile gümrük birliği


gerçekleştirmesini eleştirel bir dille kaleme alarak, makaledeki olaylara
dışarıdan bakan üçüncü bir şahsı temsil etmektedir.

Makale etkili ve inandırıcı bir üslup ile yazılmıştır. Yazarımız yazdıklarını


inandırıcı kılmak için yer yer örneklere değinmiştir. Okuyucuya mesajlar

7
vermeye çalışan yazar, sayısal ifadelere başvurarak söylediklerini ispat etmeye
çalışmıştır.

Yazar Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olmadan gümrük birliğini


gerçekleştiren ilk ülke konumunda olduğunu belirterek teorik olarak “bu
üyeliğin hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleşmeyeceği” açıklamasını kabul
etmiştir. Bu yargıya dayanak olarak 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara
Antlaşmasını ve 1970 yılında imzalanan Katma Protokolü göstermiştir.

‘Avrupa Komisyonu Ekim 1999 tarihli Düzenli Raporu’nda, Türkiye’deki son


siyasi gelişmeler ışığında, Türkiye’nin demokratik sistemin temel özelliklerine
sahip olduğunu, ancak Kopenhag kriterlerini hala karşılayamadığı ifade
etmektedir. İnsan hakları ve azınlıkların korunması konusunda ciddi
eksikliklerin bulunduğu, Milli Güvenlik Kurulu’nun politik yaşamda büyük
bir rol oynamaya devam ettiği, yargının bağımsızlığı konusunda önemli
gelişmelere rağmen, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin varlığının demokratik
sistem açısından sıkıntı yarattığı görüşüne yer verilmiştir….’ Yazarımız da
tam bu noktada görüşlerini şu şekilde ifade etmiştir; “..Türkiye, Avrupa
Birliği’ne tam üye olmayı gerçekten istiyorsa belirtilen hedefleri nasıl
gerçekleştirebileceğini ciddi olarak düşünmeli ve bu konuda en kısa zamanda
tedbirler almalıdır. Türkiye bu açıdan çok gerilerdedir ve bu yarış için daha fazla
vakit kaybedilmemelidir.”

Bunlardan da anlaşılacağı üzere yazar makaleyi milli çıkarlar uğruna, halkı


bilinçlendirmek ve girişimcileri birtakım girişimlere teşvik etmek için yazmıştır.
Milli değerleri korumak ve ekonomik olarak daha da geliştirmek için bu
makaleyi yazmıştır denilebilir.

Makalede kullanılan bilimsel ifadelere bakılarak her ne kadar makale bilimseldir


denilse de aslında tarihi olaylara, anlaşma ve protokollere yer verdiği için

8
tarihsel aynı zamanda birkaç siyasal olaya şahitlik ettiği için ise siyasal olarak da
niteleyebiliriz.

Konu olarak seçilen ‘ekonomik ve parasal birlik’ her ne kadar çok ciddi bir
konu olsa da, yazar makalenin bazı kısımlarında alaycı bir dille ülkeleri ve
ülkeler arasında imzalanan protokolleri eleştirmiştir. Bu açıdan bakıldığında
makalenin ahengi ile içeriğinin pek de uyumlu olduğunu söyleyemeyiz.

Yazılan her makale, eleştiri, araştırma veyahut tez yazılarının cevaplamak


istediği bir soru vardır diye düşünülürse bu makale için yazarın cevaplamak
istediği soru ya da sorular şunlar olabilir “Türkiye Avrupa Birliği üyeliği
sürecinde yolun neresinde? Neler yapıldı? Nelerin yapılması gerekiyor?”
Sorduğu sorular mantık çerçevesi dışına çıkmasa da yanıt olarak ; “Kendimizi
hiç mi hiç aldatmayalım.. Felaket tellallığı yapmanın alemi yok.. Görünen köy
kılavuz istemez..” tarzında cümlelerden anlaşılacağı üzere yazarın cevaplamak
istediği sorunun mantıklı olduğunu söylemek güçtür.

Yaklaşık olarak yarısı kriterler, anlaşma ve protokollere dayandırılarak yazılan


bu makalenin bilimsel olan taraflarının faydalı olabileceği söylenebilir. Her ne
kadar sokak ağzıyla konuşulan ifadelere yer verilmiş ise de sayısal olarak ispat
edilen ifadelerin okuyucuya faydası olabilir. Özellikle Türkiye’nin Avrupa
Birliği’ne üye ülke konumunda olmasının yarar ve zararları hakkında bilgi
sahibi olmak isteyen birey bu makaleden gayet faydalanabilir.

Yazar Aktan’ ın bu çalışmasının özgün olduğunu söylemek güçtür. Eleştirileri


kendine özgü olsa da makaleyi yazarken birçok bilimsel kaynağa başvurduğu
açıkça görülebilir.

Makaleye katkısı oldukça fazladır, zaman zaman okuyucuya nasihat etmiş;


‘..bu yarış için fazla vakit kaybedilmemelidir.’

9
Okuyucuyu eleştirmiş; ‘1963’de Avrupa Topluluğu’na katılmaya karar vermişiz,
ancak hiç bir hazırlık yapmadan zamanı boşuna harcamışız. Tam otuz yılı heba
etmişiz!..’

Nasıl davranılması gerektiğini ifade etmiş; ‘Tüm bu karamsarlığıma rağmen


eğer ciddi, samimi ve kararlı olursak tam üyelik hedefini
gerçekleştirebileceğimize inanıyorum. Önce şu siyasal istikrarsızlık sorununu
çözmemiz lazım’

Adeta geleceği görürmüş gibi; ‘Gerçekçi bir ekonomik anayasa önerisini


gerçekleştirmemenin bedeli çok ağır olacaktır. Hem de çok ağır... Bizim miyop
politikacılarımız bu reformun zorunluluğunu bir gün anlayacaklardır.’ gibi
ifadeler kullanmıştır.

Yazarın kullandığı ifadelere bakılırsa, yazar okuyucuyu bilgilendirmenin yanı


sıra onu sürekli yönlendirmiştir.

Yazarın hem bir maliyeci hem de bir ekonomist olduğuna bakılırsa bu ve buna
benzer birçok makalesi olduğu tahmin edebiliriz. Tam anlamıyla bilimsel olarak
yazdıklarının yanında bu makale gibi yarı bilimsel yarı eleştirel yazıları görmek
de mümkündür. Örneğin “Helsinki Zirvesi ve Türkiye’nin ‘Aday Ülke’
Statüsünü Kazanması” adlı makalesi yazarın bu makalesi gibi hem eleştirel hem
bilimseldir. Oysa “Amsterdam Anlaşması, Gündem 2000 ve Genişleme Kararı”
adlı makalesi ise tamamen bilimseldir.

10

Anda mungkin juga menyukai