Anda di halaman 1dari 8

Acemi Kaptanın Göcek Anıları - Eylül 2008

12 Eylül Cuma - Göcek Yağmur Otel

12 Eylül 2008 Cuma günü, Atlas Jet havayollarının akşam uçağıyla Dalaman'a vardık.
Tekneyi ertesi gün alacağımızdan, o gece Yağmur Otel isimli bir otelde kalacağız. Otele gidip
girişimizi yaptıktan sonra Göcek'te turlamaya başladık. Koyun en doğu ucunda Sundowner
isimli restoran'da birer içkiden sonra, otele döndük. Bernası yeni Canon G8'iyle biraz oynadı.
Göknacığım tam makinanın su altı aparatı içersinde fotoğrafın alt kısmını karanlık çıkardığını
keşfetmiş ve geri verme hesapları yapıyordu ki, kutunun içinden beyaz bir plastik çıktı, ve bu
plastik sorunu giderdi. Tatilin ilk "prosedür" keşfi bu oldu.

Ertesi günü sabırsızlıkla bekliyorduk. Tekneyi alacağımız anı konuşup duruyorduk. Ne süper
bir tatil olacaktı....Biraz da otelin barında oturduktan sonra, yavaş yavaş uyumaya yollandık.

13 Eylül Cumartesi - Club Marina

Yorucu bir gün bizi bekliyordu. Alışveriş yapılacak, herşey herşeyle senkronize edilecek,
buzların gidişi, teknenin alınış saati olasılıkları, Göcek'in her bir dükkanından ayrı bir
malzeme alma ve hepsini tekneye gidecek Migros arabasına yönlendirme, tekneyi 4'te
alabilme olasılığı, Club Marina'ya gitme yöntemleri....

Beyni allak bullak eden bir gün sonunda 17:00 gibi Club Marina'ya vardık ve tekneyi
beklemeye başladık. Neyseki biraz sonra tekne Fethiye'den geliverdi.( fotoğraftaki sol tekne ).
Geldi gelmesine de, 39 feet bu kadar büyükmüydü yaw? Ehehe... Herneyse.. Tam bunları
düşünürkenki yüz ifademi Derya çekmişti.. Gönderirse blog'a koyarım.
O gece brifing vs derken hava kararmaya yüz tutunca, başımız belaya gidecekse de sabah
girsin diyerek marinada uyuduk.

14 .Eylül Pazar - At Bükü, Merdivenli

Sabah adrenalin dolu bir marina çıkışı


akabinde At Bükü isimli bir koya gittik. 10 metre civarında demiri salıp, yeterince kıyıya
yaklaştık ve dubaya bağlandık. Hayret verecek kadar kolay bir demirlemeydi. Sonraları ne
oldu da herşey arapsaçına döndü, hala anlayabilmiş değilim.

Bu arada tatile gitmeden önce planlar yapmışız, bir sürü doküman print etmişiz, çok
düzenliyiz. Hakkımızı da yemeyeyim, ilk günün planına harfiyen uyduk denebilir. Fakat plan
ikinci günden şaşmaya başladı.

At Bükünde yüzdük, kahvalti ettik vs derken plana göre ikinci adresimize Merdivenli Koyu'na
yollandık.

Merdivenli Koyu

Merdivenli koyu, ilk denizcilik dersini aldığımız koy oldu. Kayalıklara doğru giden akıntıyı
hesaba katamayınca, teknenin dingi motoruyla çekilemediğini, tekne süpürgesinin ve kanca
sopasının kayalıkları itmede pek etkili olmayacağını öğrendik. Neyse ki bir süre sonra sopalar,
süpürge ve dingi motorunu aynı anda kullanınca az da olsa sonuç alınabileceğini keşfettik ve
kazasız belasız bu tehlikeyi savuşturduk. Olur o kadar deyip kötü düşünceleri aklımızdan
kovalayıverdik, fakat bu olay, tatilimizin ilk kendine güveni baltalayıcı olayı olarak
hafızalarımızın bir köşesinde kaldı.
Evet.. Sıra yelkene gelmişti. Bugünlük sadece ön yelken açalım dedik. Yavaş yavaş yapmak
lazımdı bu işi. Fethiye'ye doğru bir rota tutturup, ön yelkeni açtık. 6 knot'a yakın hızımız vardı
ki, fazla uzun sürmedi, rüzgar neredeyse durdu. Rüzgar azalınca, zaten geri de dönmemiz
gerektiğinden, plana göre geceleme yerimiz Tersane koyu'na yöneldik. Fakat Tersane koyunda
uzaktan tekne direklerinin üst üste binmiş siluetlerini görünce, "kayalık mayalık, biz yine
Merdivenli'ye dönelim" deyip geceyi Merdivenli'de gecirdik. Bu seferki demirlememizde
yanaşmamız daha güzel ve kayalıklardan uzaksa da, tatilimizi zehir eden bir olayla ilk
karşılaşısımızdı: Teknenin zincirini salıyorken bir de ne görelim, zincir ipe dönüştü ve hızla
denize akmaya başladı.

15 Eylül Pazartesi Boynuz Bükü, Sarsala Koyu

İpin akışını bir şekilde durdurduktan sonra, halatı koçbuynozuna bağladık. Bağladık
bağlamasına da bu işin bir de sabahı vardı. Aynı zincir ipten çekilerek vinç tertibatına
oturtulacaktı. Bu işi tek başına yapmak imkansızdı, zincir o kadar ağırdı ki. Aklımdaki tek
soru şu oluyordu: Bu işi yaşlı başlı emekliler, zaman zaman bayanlar, veya tek başına dolaşan
kişiler yapıyor. Başka bir prosedür olmalı.
Zincir ırgatını brifing esnasında da anlattılardı oysaki. Ama ipe gelince şöyle yapın, zincirde
şunları yapın vs. şeklinde bir açıklama da yapmadılar. Irgatı gevşet, zinciri at, sonra da
durdurmak için ırgatı sıkıştır denildi.

Neyse sabah oldu. Aylar öncesinden "ben balıkçıyım" ifadesi ile bağımsızlığını ilan etse de,
maalesef kendini zincir ipi çekme işinde bulan Gökhan'cığımın da yardımıyla ipi çekip,
zincire oturttuk. Geri kalan kısım kolaydı: ırgatın 'UP' tuşu.

Zincir işinin prosedüründe bir zorluk vardı. Neden bollatmayı yapıp, ardından demiri
fırlatıyordum da, zaman kazanmak için demiri önceden hazırlamıyordum? Bu şekilde iş
sadece bir bollatmaya kalırdı.

Bir zorluk daha vardı. Zincirin ne kadar aktığı nasıl anlaşılırdı? Bitime yakın plastik birşeyler
bağlanmıştı zincire tamam da, onların da rengi zincire dönüşmüş, akış esnasında farkedilmesi
imkansız şeylerdi.
.....

Neyse konumuza dönelim.. O gün teknenin deposunu topalamda 1000 litre sanıyorken 500
litre civarı olduğunu anlayınca Boynuz Büküne su almaya gidelim dedik. Boynuz Büküne
gittik. İskeleye başarılı bir şekilde yanaştık. Biyşeyler içtik, suyumuzu alıp, ertesi gün almak
üzere buz siparişi verdik. Sonrasında da Sarsala koyuna gidip demir attık.

Sarsalaya geldiğimizde demiri önceden


hazıylayıp, işin sadece ırgatı bollatmaya kalmasını umduğum yeni prosedürümü denedim,
maalesef çalışmadı. Demir tam sarılı halde ve sımsıkı olmadığında ırgat gevşemiyor, demiri
yukarı çekiyordu. Eski yönteme geri dönüp tekrar demir attık, derinlik fazla olduğundan
tekrardan ipe kaçarak geceyi Sarsala'da geçirdik.
16 Eylül Salı Kızıl Kuyruk Macerası

Sarsala koyundan çıkmadan önce Andy bana 'gel şu yelken iplerini bir kontrol edelim' dedi. O
gün ana yelkeni açmayı düşünüyorduk çünkü. Peki dedim ve yelken iplerini kontrole
koyulduk. Maksat, masumca hangi ipin neye yaradığını keşfetmekti ve biz de onu yaptığımızı
düşünüyorduk.

Yola çıktık. Önce Boynuz Büküne uğradık, demirleyip biraz yüzerken sipariş ettiğimiz buzlar
geldi. Sonra tekrar Fethiye körfezine doğru bir rota tutturduk ve yelken açmaya karar verdik.
Bu sefer ana yelken açacaktık fakat, rüzgarı biraz fazla bularak, hadi bugün de sadece ön
yelken açalım dedik ve yelkeni açmaya koyulduk. Yelkeni açar açmaz, ön yelken direğin
başından aşağı inmeye başladı. Hey allahım, nooldu şimdi, onun orda durması gerekmiyor
muydu? Belli ki sabah yelken iplerini kurcalarken, ön yelkeni yerinde tutan halatı gevşetmiş
veya takılı olduğu yerden çıkarmıştık.

Neyse ki teknede asılınabilecek iplerin yarısına asıldıktan sonra, ön yelkeni yukarı çekmeye
yarayan halatı bulduk ve yerine geri çektik. Fakat bu sefer de yelkenin alt kısmındaki yarım
metreye yakın kısmı rayından çıktı. Onu takmaya uğraşmayıp, yelkeni gerisin geri sardık ve
sakinleştik.

Bugünlük bu kadar adrenalini yeterli bulup geceleyeceğimiz koya gitmeye karar verdik. Seyir
halinde olmakta hiçbir sorun yoktu. Nokia N95'ten gideceğimiz yeri bulmak, kabindeki GPS
ile 'obstruction' lara uzak geçmek, dümeni auto pilot'a alıp etrafı seyrekmek gayet kolaydı. Bir
ara derinlik ölçerimizi bozuldu sandık, meğer çok derin sularda en son okuduğu metrajı
yazarmış.

O geceyi Berna, Derya ve Gökhan arkadaşlarımızın tatilin başından beri sayıkladığı, açık
deniz tarafında olduğundan Andy ile benim çok da gitmek istemediğimiz ama sonunda "e peki
o zaman bu gece yakınındaki Kızıl Kuyruk koyunda kalalım, yarın da sabah erkenden oraya
açılırız, hiç olmazsa dönecek vaktimiz bol olur' dediğimiz Güngörmez Koyu'na gitmek üzere
Kızıl Kuyruk koyunda geçirmeye karar verdik. Demir attık, fakat arka mesafemiz çok uzun
olduğundan ipimiz yetmedi. Zinciri toplayalım istedik, koy öyle derin çıktı ki, ipi değil tek
başına, muhtemelen dimdik durduğundan, 4 kişi çekmek güç oldu. Yan teknedeki Alman
arkadaşı yardımlarından ötürü 4 bira ile göndermeden az önce, bize zincirin ipe kaçmaması
için bir düzenek yaptı. İpi koç boynuzuna bağladı fakat bu şekilde bağlandığında zincir
normalde çıkması gereken delikten çıkamayacağından, zincirin kalan kısmını deliğin dışından
zincir dolabına akıttı. Bu arada ben adamı dingiyle almaya giderken dingi motoru durmuş, bir
daha da çalışmamış, sonra ikimiz de kürekle dönmek zorunda kalmışız, telaştan kürekler teker
teker suya düşmüş, peşlerinden topa atlayan kaleciler gibi atlamış, kurtarmışım ki...
anlayacağınız çok yorgunum.

Alman adam, zincimizi ayarlayıp bize Göbün koyuna gitmemizi söyleyince, ok dedik. O gün
daha fazla telaş, daha fazla yorgunluk istemiyorduk. Göbüne geldik ki dolu. Eh napalım,
Merdivenli yakın oraya gideriz dedik. Her ne hikmetse bizden başka demir atan küçük tekne
de yok oraya bu arada. Demiri attık ki, hooop, başka bir sorun. Zincir artık zincir dolabındaki
delikten gelmediğinden, mekanizmadan çıkıyor ve sıkışıyor. Tabiri caiz ise iyice ....tık. Hava
da kararmak üzere.

Göbün'e girdiğimizde bizi iskeleye çağıran biri vardı. Gidip iskeleye yanaşalım bari dedik.
Demir atacak yer olmamasını geç, demir atamıyoruz zaten. Önce zinciri eski haline getirmek
lazım.

Göbün'de baktık ki Sunsail'in flotilla'larından biri orada. İki adet skipper da başlarında.
Sağolsunlar ilgilendiler.

17 Eylül Çarşamba Tersane Macerası

Göbünden sabah çıktık. Çıkmadan önce Sunsail skipper'ı arkadaşlar zincirimizi düzelttiler ve
bize iki kilit bilgi verdiler:
1. Zinciri hazırlıyordum ama ırgatı bollatamıyordum... Meğer bir kilidi varmış. Onu
kullanarak bollatabilirmişim. Böylelikle demir atmak, bir kolu çekme işlemine kadar
indirgenmiş oldu.
2. İpe kaçırıp duruyorduk... Onun için de zincir dolabını seyretmek gerekiyormuş. Zinciri
veya üzerindeki işaretleri değil. İşaret de yok zaten.

Bu sayede artık zinciri atmadan önce hazırlıyor, atıyor, ipe gelene kadar seriyor, ipe
yaklaşınca durduruyordum. Tersane koyuna bu şekilde zincir attık.

Tersane Koyu

Tersane koyu girişi kuzeye bakan, bölgenin hakim rüzgarlarına karşı en korunaklı olması
gereken koy. Fakat sabah 10 -11 gibi attığımız demir, öğle vakti koyun girişinden gelen
rüzgara tutunamayarak taramaya başladı. Zincir atma prosedürünü oturtmuş isek de, zincir
atılacak yer, derinlik, yavaş mı, hızlı mı konularında hala kafa yoruyorduk.

Zincir taramaya başladığında Gökhan'cığımla tam oltaları sermiş, ben kupez, o bilimum balık
çeşitlerini tutmayı deniyorduk. Birden Andy'nin 'Osmaaaaan!' diye seslenişini duydum ki,
yanımıza girmelerine yardım ettiğimiz Alman tekneye çarpmak üzere olduğumuzu gördük.
Olmayacaktı böyle. Tası tarağı topladık Manastır Koyu denilen, yeni edindiğimiz Sunsail
Pilot book'a göre Göcek Bölgesinin en korunaklı koylarından birine yollandık.

Manastır Koyu

Manastır Koyuna geldiğimizde artık kendimize güven, takat, istek, direnç duygularından
arınmış olduğumuzdan ve de rüzgar tekneyi epeyce bir sarstığından, koydaki iskeleye yanaşıp
geceyi rahat geçirelim istedik. İsabet olmuş, bir ara rüzgarı 25 knot'larda gördüm. Bizim
demirleme ustalığıyla tutunulabilecek bir rüzgar değildi.
18 Eylül Perşembe Boynuz Bükü

Sabah olduğunda rüzgarımız yavaşladı, fakat o günün de rüzgarlı gececeğinin ipuclarını verir
gibiydi. Tam bir sessizlik yok. Kahvaltımızı restoranda yaptıktan sonra ( yörenin adeti..
iskeleye bağlanınca birşeyler bırakmak gerekiyor ) tekrar yola koyulduk.

Gün boyu rüzgarlı gececeğe benziyordu. O nedenle daha önce de su ve buz için uğradığımız
Boynuz Bükü'ne gece için kapağı atarız diyoruz. Gün boyu sağda solda gezdik. Bir ara At
büküne dönüp, yüzme molası verdik. Zincir atma ile ilgili sorunumuz kalmamıştı. Zinciri
önce hızla yere değdirmeye, sonra 45 derece yapa yapa yavaş yavaş salmaya çalışıyorduk. Bu
epeyce işe yarıyordu. Fakat yine de sert rüzgarlarda taramadan rahat rahat uyunacağı
izlenimini edinemiyorduk.

19 Eylül Cuma Boynuz Bükü

Son günümüzü bir ara Sarsala'ya gidip yüzme molası vererek, sonra tekrar Boynuz Büküne
dönerek geçirdik. İskeleye yanaşmada, tekne hakimiyetinde artık epeyce yol kat etmiştik. Hiç
sorun olmadan, kıçtan kara yanaşabiliyorduk. Tornistan'da teknenin iskeleye çekmesine dahi
formüller uydurduk. Öte yandan şu zincir teoreminde hala akla oturmayan konular vardı.
Şöyle ki:

- Derinliğin 4 katı gibi desek, kaloma vermek lazım. Bizim zincir 30 metre. Yani taş çatlasa
10 metreye demir atabiliriz ki normali 7.5
- Kıyıya 3.5 tekne mesafe kala demirlemeye başlamak uygundur diyorlar, fakat bazen o
mesafede derinlik 30 metre olabiliyor. 30 x 4 = 120 metre zincir, artı serecek mesafe lazım.

- Tamam.. bu durumda başka bir yer aramak lazım belki, ama her yer aşağı yukarı aynı.

- İp kullansak? Olur peki de ip nasıl bir anda boşalıp gitmeden kontrollü olarak salınır?
- Saldık diyelim, toplarken yine en azından ırgata sararken güç gerekmez mi? Yine bu güç 3-4
kişi gerektirirse? Irgatla çektin, zincire geldin, zinciri mekanizmaya yerleştirmen çok zor.
Üstelik de tehlikeli. Bu kadar şeyle uğraşmak durumunda mıyım?

Bu kadarlık kısmını öğrenmeden, aslında öğrenmek de istemeden ( çünkü kimle konuştuysak


50 m den aşağı zinciri olan çıkmadı, ve ip olan tekne de hiç yoktu ), döndük. Bir dahaki
tekneyi en az 60 metrelik zincirli istemeye karar verdik.

Ertesi sabah erkenden kalkıp Club Marina'ya geldik ve tekneyi teslim ettik.Gezimizde
sabırlarını esirgemeyen Berna ve Gökhan arkadaşlarıma balıklar ve nefis yemekler için, arka
ip uzmanımız Derya'ya çoğu zaman boşa kulaç attığını farketse de vazgeçmediği için,
teknoloji uzmanı ve kaptan Andy'ye en telaşlı durumlarda bile hiç sakinliğini bozmamayı
başarabildiği için teşekkürü borç bilirim.

Eylül 2008
Osman Ölgen

http://www.fokaifm.com/ dedi ki...

Çok güzeldi paylaştıklarınız teşekkur ederim


Servet VURAL
www.fokaifm.com

24 Eylül 2008 Çarşamba 13:59


Ahmet Celenoglu dedi ki...

Sorunlarınızın çoğu ırgat ve demirlemeden kaynaklanmış. Irgatlı bir teknede eğer ırgat
halat da çekmiyorsa tüm demir donanımının zincir olması gerekir. Eğer zincir'den
sonra halat donatılmışsa,demir üstüne motor ile giderken halatı el ile alıp, zinciri ırgata
geçirmek gerekir. Gerekirse halatı ve zinciri çekmek için tekne vinçlerinden birini
kullanabilirsiniz.

Öncelikli önerim biraz denizcilik dili öğrenmeniz yönünde olacak, böylece özellikle
teknede çok daha kolay anlaşabilirsiniz. Baştaki yelkenin adı floktur. Belirli bir
büyüklüğü geçince adı genova olur. O yelkeni yukarı çeken halatın adı genova
mandarıdır. Mandar tüm yelkneleri basmak için kullanılan halat adıdır. Ana yelken
mandarı ve genova mandarı. Yelkenlerin rüzgar ile yaptığı açıyı ayarlayan halatlar ise
iskotador. Ana yelken iskotası ve genova iskotası.

Hava uygun olduğunda iki yelkenden birisi sizin yaptığınnız gibi tek başına veya
motorla birlikte kullanılabilir ama dengeli bir kullanım için her ikisini de birlikte
açmanız, gerekiyorsa ikisini de aynı anda küçültmeniz (camadan vurmanız önerlir.

Ahmet Çelenoğlu

24 Eylül 2008 Çarşamba 14:13


kalamar dedi ki...
Osman Bey
iyi gunler dilerim
Sanirim tekneyi demirlemek ve demiri de geri cekme sorunlari olmasa imis, cok da
guzel bir tatil olacak mis, belirli araliklar ile ayni turde etkinlikleri dusunuyorsaniz,
hep ayni tip tekne ile denize acilmaya bakin, irgatin capayi sadece zincir ile cekmesi
benim acayibime gitti, zincir baklalarinin gectigi mekanizmanın dışında da bir yer
olmasi ve oraya halati iki kere sardiginizda ve halati bir ucundan cektiginizde , daha
dogrusu boslugunu aldiginizda , yukari (UP) isleminde halatin (Cipanin) siz guc
harcamadan yukariya gelmesi lazim,
saygilarimla
Kalamar Avcisi
Cem Liman
www.kalamaravcisi.com

24 Eylül 2008 Çarşamba 14:26


Atadeniz dedi ki...

Osman Bey tecrübelerinizi bizlerle paylaştığınız için teşekkürler.böyle bir tatili hep
hayal eden biri olarak bu gezinin maliyeti ile ilgili bilgi verebilirmisiniz..tekne
kirası..bağlama yerlerindeki masraflar mazot vs...e-posta adresim
iskelesancak@gmail.com

tekrar teşekkürler

24 Eylül 2008 Çarşamba 15:43

Anda mungkin juga menyukai