ZAHİR
GÜVEMLİ
ZAHİR GÜVEMLİ
BAŞLANGICINDAN
BU GÜ NE TÜRK VE
DÜNYA SİNEMASI
VARLIK YAYINEVİ
Ankara Caddesi, İstanbul
FA YDA LI KİTAPLAR. : 8
Z ahir GÜVEM Lİ
SİNEMA MAKİNELERİNİN İCADI
F İL M D E SA H N E T E R T İB İ: GEORGES M ÉL1ÈS
BRİG H TO N OKULU
P A T H E ’N İN İL K ZA M A NLA RI
KU ZEY O K ULLA RI
İTA LY A N SİN E M A SI
Charlie Chaplin
A LM A N S İN E M A SIN IN DOĞUŞU
F. 6
82 SİNEMA TARİHİ
di. M urnau, " F a u s f ’u y a p tık ta n so n ra A lm anya’dan ayrıldı.
Birinci sınıf bir film ci olan F ritz L ang, onun yerini aldı.
B abası gibi m im ar olm ası beklenen bu Viyanalı, ressam
lık hevesiyle ve derbeder b ir havayla dünya seyahatin e çık
m ıştı. B irinci D ünya Savaşı sırasın d a ise subay o la ra k teb-
d ilhavadayken sen ary o lar yazm ağ a başlam ıştı. E rih Pom-
m e r’in D ECLA şirk eti (D eutsche - E clair) genç senaryocu
yu cinai film lere m evzu h azırlam ağ a zorluyordu. A sıl “Üç
ışık ” film iyle kendini gösterdi. B ugün o çeşit film lere skeç -
film diyoruz. Senaryoya göre ölüm, iki sevgiliye üç kere ye
niden y aşam a fırs a tı veriyor. B ir defa O rtaç ağ ’d a ve Çin’de;
b ir d efa H aru n ü rreşid devrinde B a ğ d at’ta ; b ir defa d a Doj-
la r zam anında V enedik’te» F ritz L an g ’ın â d e ta ko n u ştu rd u
ğu dekor p arçaları, duvarlar, m erdivenler vesaire, filmin
m aksadm ı oyuncudan iyi anlatıyordu. A na fikir, L an g 'ın özel
liğiydi: insan , kaderine esirdir yazılan bozulmaz.
F ritz L ang, d ah a so n ra “D oktor M abuse”ü çevirdi. Yedi
ay u ğ ra ştığ ı m eşhur “N iebelungen”i h az ırlark e n A lm an y a’da
büyük b ir b u h ran p a tla k verdi. M ark o k ad a r düştü ki, g ü n
lük h esaplarda konuşulan sa y ıla r m ily arlar üzerinde dönü
yordu. H am burg, k ız ılla r ta ra fın a geçm işti. H itler, M ünih’te
hapse tıkılm ış, “M ein K am pf” (K avgam ) kitabını yazıy o r
du. Seçm enlerin yüzde otuzu m illiyetçileri istiyordu.
“N iebclungen” filmi, ta m m ânasiyle, o d estan a lâyık bir
eser olm uştu. TJFA, film e gerekli d ek o rla r için m a sra ftan
kaçınm adı. A n ıt halinde m erdivenler, çim entodan k a te d ra l
ler, k o ca gövdeli a ğ a ç la rla dolu orm anlar, kale m aketleri,
m a ğ a ra la r dev ölçüsündeydi. L an g ’ın h e r zam anki dekorcu
ları O tto H unte, E rich K e tte lh u t ve C ari V olbrecht, eşi güç
bulunur b ir başariyle o sahneleri gerçekleştirm işlerdi. B ü
y ü k sinem a m im arı Lang, ak tö rlerin i bile dekor nizam ının
h are k etli u n su rları gibi kullanm ıştı, insan, bu filmde, biçim
lerin p lâ stik üstünlüğüne feda edilm işti.
F ritz L ang, bundan sonra, gelecekteki A lm anya’nın ih
tişam ını ve üstünlüğünü geçm iş b ir m asald a gerçekleştirm ek
isterm işçesine “M etropolis” film ini çevirdi. “M etropolis”
yirm ibirinci yüzyılda k u ru lac ak olan bir göklere tırm an an
şehirdi. Y oshiw ara bahçelerinde, d ünyaya hükm eden insan
im-, ş a ta fa tlı b ir se fa h a t âlem inde yaşıyorlardı. Y eraltı k a t
ların d a ise, aşağı ırk la r sefil işlerde kullanılıyor, ıstıra p çe
kiyor, sessizce vazifelerini yapıyorlardı, insan , bu k a tla rd a
SİNEMA TARİHİ 83
a r tık b ir m akine - ad am ’dan ib a re tti. Bu ışık ve k ara n lık
âlem i a ra sın d a k a la n son aydın, az çok deli b ir adam , gelece
ğin H av v a’sını y a ra ttı. Bu robot, M esih gibi bir k u rtarıc ılık
sevdasiyle esirleri isyana k ışk ırta c a k tı. E sirler, köleler, m a
kineleri kırıp p arçalıyacak, en önce kendilerini m ahvedecek
olan felâ k etler doğuracaklardı. Film , serm aye ve emeğin
b ağ d aştırılm asını tem sil eden bir kilise sahnesiyle sona eri
yordu.
Bu iddialı eser, U F A ’nın sarsıldığı devreye rastlad ı.
F ritz L ang'ın da son büyük sessiz film i oldu. A lm an sinem a
cılığı, b ütün iyi im k â n la rın a rağ m en en yüksek devrini t a
m am lam ış bulundu. L âkin m ü stesn a k ab iliy ette senaryocu
lar, rejisörler, dekorcular, a k tö r ve o peratörlerle beslenm iş
olan bu sinem acılığın tesiri, sonraki k alk ın m a ham lelerini
a ştığ ı gibi bugün de kendini h issettirm ek te d ir. B ilhassa ifa-
deci üslûp, son y ıllard a Holly vood ta, m eselâ Orson W elles’in,
Jo h n F o rd ve M arcel C am ö’nin birçok filminde, dik k ati çe
kecek k a d a r kendini belli etti.
a rtis tle r rol alm ışlardı. Film in konusu halkı, üslûbu ise Del-
luc’un Ciné - Club (Sinem a K ulübü) ve R icciotto Canudo’nun
“Yedinci S a n a t D ostlarının K ulübü’’ gibi san&t çevrelerinde
beğenildi. Bu film in kaynağı, o za m an lar F ra n s a ’da hiç bi
linm eyen A lm an expressionism us’u (ifadeciliği) değil, re
sim le te sir (im pressionism e p icturale) ve G riffith, Sjöström
gibi u sta la rın ara ştırm alıy ıy d ı. Sinem a hiyleleri bu gibi ince
m a k sa tla rla kullanılm ıştı: ressam , G ran ad a’daki E lh am ra
sa ra y ın a b ak tığ ı zam an onu M onet'nin tab lolarındaki gibi
86 SİNEMA TARİHÎ
bulanık görüyordu. B ir sarhoşluk sahnesinde bazı çehreler,
yüzün biçim ini değiştiren a y n a la rd a görülüyorm uş gibi bi
çim lerini kaybediyordu. Bu usuller, o zam an için, konuya
u y g u n lu k ları bakım ından yeni idi. L ’H erbier, “İn san lık dışı”
adlı film inde 1923 ü n b ü tü n ileri san atç ıla rın ı b ira ra y a g e
tirdi. Jacques C atelain ve G eorgette Leblanc (Belçikalı şair
ve tiy a tro y a z a n M aurice M aeterlinck’in ilham perisi) baş
rolleri oynadılar. M im ar M allet S tevens’le ressam F em a n d
L éger ve genç dekorcu A lberto C avalcanti dekorlarını, P ierre
M ac O rlan senaryosunu, D ariu s M ilhaud film oynatılırken
çalınacak m üziği hazırladılar. Bu s a n a t filmi, ta m m âna-
siyle kepaze oldu. “E ldorado”yu h ay ra n lık la seyredenler ne
y e u ğ rad ık ların ı şaşırdılar. Bu b aşarısız lık ta n so n ra L ’H er
bier, tic a ri film ler y ap tı. A ncak rol alan ünlü a k tö r îv a n
M osjoukine ve henüz sinem ada b aşarı gösterm eye başlayan
M ichel Sim on’un oynayışları, C avalcanti’nin d e k o rla n say e
sinde, konusunu Ita ly a n şairi P irandello’nun rom anından
alan “Ölü M atlıias P asc al’’ b aşarıy a ulaşabildi.
Je a n E pstein, essay (denem e) ve felsefeyle u ğ raşıy o r
du. S inem ayla ilgili ilk yazılarım D elluc’ün C inem a dergisin
de yayınladı. “Yedinci S a n a t1' dediği sinem ayı övüyordu. Çe
virdiği ilk film, B enoit - Lévy’le o rta k la şa b ir belge filmi
(docum entaire) oldu: “B ir papazın h a y a tı”. Ism arla m a işler,
san atçıy ı b ir dereceye k a d a r sınırlıyordu. A m a bu film in
birçok değerli yönleri vardı ve bazı p a rç a la rı so y u t filmle-
rin k i k a d a r p lâ stik bir d ik k a t ifade ediyordu. E pstein, “K ır
m ızı Ham”dan so n ra “S adık K alb”i çevirdi. A şırı gerçekçi
b ir konuda güzellik a ra m ıştı: K ötü b ir ad am la tem iz b ir iş
çi, b ir kadın u ğ ru n a rek a b ete girişiyorlardı. K adın, G ina Ma-
nès'ti. E pstein, G ance’ın denediği hızlandırılm ış m o n taj u su
lüne yeni p lâ stik u n su rla r ilâve etm işti. Bu ilk b a ş a n epey
üm it uyandırdı. B ir m üddet y ap tığ ı o rta film ler yüzünden
ara ştırm a y ı b ırak tı, tic ari film e döküldü sandılar. B ir a ra
yeniden s a n a t film leri çevirm eğe başladı am a, seyircisiyle te
m asını kaybetm işti.
Bu a ra d a yeni b ir tek n ik buluş olan o tom atik ve p o rta
tif film çekm e m akinesinden faydalandı. B u m akine, a rtık
k am eran ın m anivelesini çeviren b ir in san a ihtiyaç hasıl ol
maksızın, işletilince film çekebiliyordu. Böylece b ir tele b ağ
lanıp y u k arıd an indirilirken, indiği yerin film ini de sürekli
.şekilde tc sb it ediyordu. Bu usul, film cilerin epey işine y a
SİNEMA TARİHİ 87
radı. B unu ta m m ânaaiyle gerçek leştiren L ’H erbier'ydi. A m a
d ah a önce “E ldorado”d a ressam ın görüş açısından bulanık
(flou) resim çekilm iş, Abel Gance, h a re k e t halinde bir atın
üzerine k am erasını te sb it e ttire re k a tın h are k etle rin e uyguıı
resim ler çekm işti. H a ttâ , ay n i rejisör, denildiğine göre, bir
k a rto p u sahnesini gerçeğe uygun şekilde film çekebilm ek
için, stüdyoda p o rta tif k am eray ı o rad an oraya, tabii çalışır
halde, fırlatıp a ttırm ıştı. işe pana y a tıra n la r tasalan ıp da
ağ g ererek k am eran ın z a r a r görm em esine ça lıştık la rı z a
m an Abel Gance bu n a engel olm uş:
— “B aylar, k a rto p u ça rp tığ ı yerde d ağ ılır!” diye b a
ğ ırm ıştı. Tabii k a m e ra la r d a kırılm ıştı. K o rsik a d a gerçeğe
uy g u n film çekm ek için, k a y a lık l a r d a aşağı, deniz içinde
de resim alabilen k a m e ra la r atılm ıştı.
işletm e bütçesi dev ölçüsiindeydi. A bel G ance’m y a p tı
ğ ı “N apolyon” film i için m ilyonlar harcanm ıştı. F ilm b itti
ğinde onbeş bin m e tre tutuyordu. K esile kesile beş bin m e t
reye indirildi. A m a yine de N apolyon, İta ly a m eydan m u h a
rebesine g irerk en film bitiyordu. Y ani eserin sonu, S ain t
H élène adası sü rg ü n ü filân ydktu. Bu kısım , çok sonra, B er
lin’de Lupu P ick ta ra fın d a n a y rı b ir konu halinde çevrildi.
Böyleyken film yine iş yaptı. Ç ünkü çok sam im i o la ra k h a
zırlanm ıştı. E n büyük a k tö rle r en küçük rolleri kab u l e t
m işlerdi. G erektikçe te k n ik k u ra lla r çiğnenm iş, o zam ana
k a d a r bilinm eyen adese ve â le tle r y ap tırılm ıştı. B azı y erle r
de, perdenin ötedenberi bilinen beyaz dörtgeni yanlam asın a
üç d efa büyütülerek N apolyon’un sahnelerine bir fresk o bü
yüklüğü verilm işti; hem de sin eram a keşfedilm ezden yirm i
beş yıl önce... N ih ay e t G ance üçlem esini (trilogie) 1960 da
tam am layabildi. Yeni b ir şirk etin ilk film i o la ra k “A u ster-
litz”i y ap tı. 600 m ilyon fra n g a m alolan film de günü n en
m eşh u r a rtistle ri oynadılar. M artine Carol, V ittorio D e Sica,
Orson W elles, Lili P alm er, Michel Simon, Je a n M arais...
A m a bu a ra ş tırm a la r verim li olmadı. Y apılan yenilikle
rin çoğu, genelleşm edi. Y a da aşırı k u lla n ıla ra k kendi k en
dini y o ketti. A bel Gance, bundan so n ra “D ünyanın sonu”
film ini çevirdi. B aş rolü kendi oynuyordu. Bu film de tam a-
m iyle bitirilem edi. G österildiği zam an noksandı. Sesli film in
bulunuşu, tam am lan m asın a engel oldu.
B ununla beraber, bu, devir F ra n sız sinem acılığı, m em le
k e t içinden çok m em leket dışında iş yapm ış ve tanın m ıştı.
88 SİNEMA TARİHİ
“K u rtla r M ucizesi”, “A tla n tid ”, “İm p a ra to ru n m enekşeleri”,
“N apolyon” gibi film ler dünyanın d ö rt bucağında gö steril
m işti. A ncak sinem a sanayiinin gerilem esi, film lerin sa n a t
değerini de düşürm üştü.
RU S FİL M C İLİĞ İ
Serge M ikh a ilo vitch E ise n ste in (Rus rejisörü) 1898 191/8
P. 7
HOLLYVOOD’UN KURULUŞU
H lT U ER D EN ÖNCE ALM AN F lL M C lL lG Î
M arlene D ietrich
rolünü rahm etli a k tö r T a lâ t A rtem el y ap m ıştı). “Liiiom”
F ritz L an g ’ın çevirdiği film ler içinde o rta k a r a r bir eser ol
du. Z aten ondan sonra da rejisör, Hollyvood’a g itti.
P abet, A m erika da k ısa bir zam an kaldı. Brom field’in
rom anını film e çek tik ten sonra, H itle rin çeşitli davetlerine
ald ırm ad an yine F ra n s a ’y a ğeldi ve orada, “M atm azel Dok
to r” gibi, “Ş anghay faciası” gibi büyük değeri olm ayan b ir
122 SİNEMA TARİHİ
k a ç film y a p tı.
H itle r ik tid a r a g e ç e r geçm ez, D o k to r G oebbels, A lm an
sin e m a sın ın en k u d re tli a d a m ı o lu v e rm işti. N azilik , te k e lc ili
ğ in , b a ş la n g ıç ta çok aley h in d e b u lu n d u ğ u h a ld e G oebbels,
sin e m a a la n ın d a b ir U F A te k e li m e y d a n a g e tird i. Y ahudÜ cr
ve k o m ü n istle r sin e m a d ü n y a sın d a n k o v u ld u la r. G e rh a rd t
L e n i R ie f e n s ta h l (A lm an re jisö rü )
L a m p re c h t g ib i p ek az d e ğ e r b u te m iz lik te n k u rtu ld u . K u r
tu la b ile n le r de ik in ci p lâ n d a b ıra k ıld ı. A lm a n film ciliğ in in
k a lk ın m a s ı d a h a te şe b b ü s h a lin d e y k e n y a rım k a lm ış oldu.
H itle r d e v rin d e k i sin em a, k e n d in i belli e tm e k için
R e ic h s ta g y a n g ın ın ı b e k le m işti. “K a m m e rsp ie l” gibi, “e x p re s
sio n ism u s” gibi ile ri h a m le le ri h e m e n s a n a tın so y su zla şm a sı
diy e ilâ n e tm iş ti. A rn o ld F ra n c k , L en i R ie fe n s ta h l, L u is
T re n k e r g ib i film y a p a c a k , y a p tır a c a k k im se le r b u lm u ştu .
B u n la r a ra s ın d a L en i R ie fe n s ta h l, “ir a d e n in Z a fe ri” adiyle,
N u re n b e rg ’te k i ilk N a z i k o n g re s i için b ir film çevirdi. Bu
film den, II I. R e ic h ’in sin e m a d a n n e a n la d ığ ın ı k e s tirm e k k o j
SİNEMA TARİHİ 1 23
laydır. İnsan kalab alık ların ın nasıl savaşçı bir geom etri dü
zenine sokulduğu, nasıl m im arlığ a m ahsus bir te rtip içinde
film in geliştirildiği görülüyor. F ilm in başlangıcında, A lm an
ya, m uhteşem b u lu tla r arasında, am a belirsiz bir şekilde gö
rünür. Film in rejisörü, sanki dünyanın y ara tılışın ı ta sv ir e t
m ek istem iştir: Yeni T an rı b u lu tlarla to p ra k la n birbirinden
ay ıra c a k tır. Gök yarılır, o rtasın d an Reich, yani A lm an h ü
küm eti çıkar. Yeni M esih in uçağı N uren b erg hava alanına
iner, iş te b ütün y a ra ttık la rı: kadınlar, çocuklar, ask erler
h a y k ıra b a ğ n ş a F ü h re r'i k a rşıla m a ğ a gelm işlerdir. H itle r’in
otomobili, ta p ın m a derecelerine gelm iş okyanus enginliğinde
b ir k alabalığı güçlükle y a ra ra k o rtaç ağ d a n k alm a kasab ay a
girer. N ihayet, m eydanda sıra sıra savaş m akinesi askerler...
Bu ş a ta fa tlı filmde, N aziliğin a k say a n ta ra fla rı bile filmin
lehine kullanılm ıştır. B ir k a m p ta Leni R iefenstahl, güzel v ü
cutlu delikanlıların sırtla rın ı â d e ta d u ygulanarak film e çek
m iştir. O nların oyunları, neşeleri, rejisörün gözünde naziliği
y ükselten bir vahşiliğe çevrilecektir. Seyirci, kendisini, sanki
bütün A v ru p a’yı kaplayacak, b ü tü n k ıta y a y ayılacak olan
b ir vahşi h ay v an lar kafesi k arşısın d a hisseder. Çoğunluğu
geçit törenleri, n u tu k la rla dolu olan “İradenin Z aferi”, ister
istem ez yücelttiği rejim in iki sahnesini eşsiz bir vesika h a
line g etirm işti: Önde ş a ta fa tlı ve gösterişli bir dekor, ard ın
da yırtıcılık...
Leni R iefenstahl’in çevirdiği sonraki film, “ S tad ilâh la
rı” yabancı m em leketlerde d ah a tanınm ış olduğu halde, ev
velkinin derecesinde değildir. R ejim in ve rejisörün zevksizli
ği d ah a film in başında kendini g ö sterir: fondii çekilm iş
(sahnenin y avaşça k a ra rm a sı ve yenisinin y avaşça ışık lan
m ası) çıplak bedenler, yağlanm ış heykeller boyuna birbirine
eklenm iştir. Bu film için geniş m addi im k ân lar vardı. O ndan
fazla o p eratörün çektiği kilom etrelerce film iki yıl çalışıla
ra k m o n tajı yapıldı. V ardıkları bütün sonuç da, bazı a tle tle
rin v ü cu t güzelliğini g österm ekten ib aret kaldı. 1936 Berlin
olim piyatları üzerine çekilm iş bu m uazzam doküm an film i
A lm anya’da da b aşk a m em leketlerde de büyük b aşarı sa ğ
ladı. Z aten Leni R iefenstahl, bundan sonra ve bunun üzerine
N azi şeflerinin dostluğunu kazandı. K azandığı dostlu k tan
faydalandı. Yine çok büyük bir dağcılık film i çevirecekti. L â
kin H itle r düştü, o k ad ar m a sra f ve em ek boşa g itm ek ten
ku rtu ld u .
1 24 SİNEMA TARİHİ
B unların dışında da H itle r devri sinem acılığı bir takım
film ler çevirdi. İçlerinde siy a set dışına k aym ak isteyenler
oldu. S onra N aziliğin şiddet politikasını ö ttü rm eğ e koyul
dular. 1043’te D oktor Goebbels A lm an sinem acılığının onun
cu yılını ta n ta n a lı törenlerle k u tla m a ğ a k alk ark en b ü tü n o
devirden ancak on iki film bulabildi. B unlar, sa n a t değeri
bakım ından, d ah a önceki A lm an film lerine eşti. “B aron de
M iinchausen” film ini yine bu m ünasebetle çevirtti. Gobbels'in
iflâs ettiğ i m u h ak k ak tı. H ü rriy etin olm adığı yerde sa n a t g e
lişmez. N etekim b ü tü n değerli san atç ıla rı ellerinden k a ç ır
dık ları veya yahudilik dâvası yüzünden sınırdışı ettik le ri için
onların yerine yeni değerler yetişm edi. Böylesi daha iyi ol
du. Çünkü Nazilik, A lm an film ciliğini o rtad a n silince yeni
bir k u ru lu şa im kân hazırlandı dem ektir.
AMERİKA’DA SÖZLÜ FİLM (1928 - 1941)
H u m p h r c y B o g a rth (A m erikan a k tö rü )
FR A N SA
A M ERİK A
r
S avaş öncesinin A m erikan film cilerinden d ö rt büyüğü
b a rışta n so n ra d ah a da kuvvetlenecek gibi görünüyordu.
F ra n k Capra, John Ford, W illiam W yler, kısm en Geroges
Stevens le birleşip L ib e rty F ilm şirk etin i k u rd u lar ve başlı
b aşların a iş y apm ak istediler. Lang, H itchcock, S tu rg e s’ten
çok şey bekleniyordu, ö te y andan g a y e t kabiliyetli b ir genç
nesil yetişm işti. B unlar a ra sın d a Ju le s D assin, E lia K azan,
John H uston, R obert Losey, E dw ard D m ytryk, F red Zlnne-
SİN EM A TA R İH İ 175
m ann önde gelen isim lerdi. Sinem a sanayiinde görülm edik bir
u ğ u r vardı. R e k o rlar kırılıyordu. 1946 da beş m ilyar kişilik
bilet satışı olm uştu. M üttefik lerin M ihver D evletleri’ni yen
mesi, Hollyvood’a, yeni p a z a rla rı ele geçirm ek fırsa tın ı h a
zırlam ıştı. Japonya, İtaly a, B a tı A lm anya bu yeni p a z a rla r
dandı. W illiam W yler’in h azırladığı b ir film “H ayatım ızın en
güzel y ılları” te rh is edilen üç kişinin h ay a tım anlatıyordu:
b ir bankacı, bir havacı, bir de iki kolunu kaybetm iş biri.
Film , âd et gereğince h appy end’ti, iyi bitiyordu. A m a savaşın
cem iyette a ç tığ ı y a ra la r iyice gösterilm işti. F ilm birçok Os
ca r m ü k âfatı kazandı. 1947 yılının en çok p a r a getiren eseri
oldu. W yler, bundan b aşk a b ir film daha çevirdi ve n ih ay et
d edektif hikâyelerinde k a r a r kıldı. Bu konunun dışında y ap
tığı film lerin en güzeli “R om a T atili”ydi. In g ilte re pren ses
lerinin h ay atın d an ilham aldığı sanılan bu eserde A udrey
H epburn ve G regory Peck, duygulu o lm akla b eraber güzel
bir h a y a t hikâyesi canlandırdılar. “R om a T atili" (R om an
H oliday) iyi bitiş geleneğinin dışına çıkıyordu. R om a’d a po
litik a icabı bulunan b ir prenses, resm i h a y a tın sıkıcılığından
kurtulm alı, halk a ra şm a karışabilm ek, h ü r olm ak için b ir g e
ce, m isafir kaldığı sa ra y d an kaçıyor, uyku ilâcı te sir edeceği
b ir sıra d a so k a k ta u y u rk en kendisini bulan bir gazetecinin
evinde sabahlıyordu. Ş iir k a d a r güzel olan k ız a el silrem eyen
gazeteci, ertesi sabah gazetelerinde prensesin resm ini gö rü n
ce m eslek g ayretiyle onu tan ım am ış g ö rünerek m ükem m el
b ir rö p o rta j h azırlam ağ a niyetleniyordu. S a ra y b ir y and an te
lâş ede dursun, bazı k a n ş ık olaylardan sonra, p renses kendi
h a y a tın a dönüyordu, gazeteci de kendi h ayatına. G elenek ve
göreneğin zincirlerine k a rşı b ir ay a k la n m a olan bu filmde
W yler, fikirden ziyade günlük h ay a tın şiirine önem verm işti.
Jo h n F ord ise, birk aç önemli denem eden sonra, 1950 yi
takibeden y ıllard a yeni bir ham le k az an a n W estern tipi film
ler y ap m ağ a koyuldu.
René C lair ve Je an Renoir, O rson W elles’in y ap tığ ı g i
bi, A v ru p a'y a dönerlerken F ritz L ang ve A lfred Hitchcock,
Hollyvood’ta çalışm aya devam ettiler. L ang, gitgide bece-
riksizleşti. H itchcock ise tic ari ta sa la rla iyi anlaştığ ın d an
m odaya uydu. Y aptığı film lerde psikanalize, atom un p a rç a
lanm asına, cinayete bağlı o laylar y e r aldı.
Yeni yetişenlerin Bir kısm ı, B roadw ay tiy a tro la rı ta r a
fın d an bu işe alıştırılm ıştı. B unlar Ita ly a n Yeni G erçekçili
1 76 SİNEMA TARİHİ
ğinden ve N evyork’ta k i belgeci okuldan tesir aldılar.
Ju les D assin, 1940 da ilerici b ir film le işe başlam ıştı. S a
v a şta n so n ra "A cı k u vv et’’ (B rü te F orce) film iyle değerini
kabul ettirdi. B ir tiy a tro v âri olm akla b eraber değersiz bir
eser değildi. Y ine onun “N evyork E s ra rı” (N aked C ity) Nev-
y o rk ’u, bu şehrin k en a r m ahallelerini konu o la ra k alıyordu.
E lia K azan, T iy atro G rupu topluluğunun (Group T heatre)
m üdürü iken Hollyvood’a gitm ek üzere B roadıvay’den a y rıl
dı. “B ir genç kız y etişiyor” (Lys of B rooklyn) u yaptı. Çok
sa tıla n b ir rom andan filme n akletm işti. O ndan sonra g ö rü
n ü şte isyancı bir gerçekçiliğe bürü n erek birçok film çevirdi.
Jo h n H uston, ordudayken belge film leri yapıyordu.
Hollyvood’a gelince ta b ia t dekoru içinde geçen m acera film
leri çevirdi.
F ro n tie r F ilm ’den yetişm e F re d Zinnem ann "D am galı
m elekler”le (T he S earch) çok büyük b ir b a ş a n kazandı. Bu
filmde, savaş süresince yediği darbelerden kendini k u r ta r a
m a y an bir çocuğun A lm an harabelerindeki h ay a tın ı a n la tı
yordu. K azan k a d a r u sta ve kişilik sahibi olm am akla beraber
ondan d aha sıcak eserler veren Zinnem ann, “E rk e k le r”
(The Men) film iyle şöhretini bir k a t d ah a 'genişletti. M arlon
Brando, b u rad a s a k a t bir a sk e r rolünü canlandırm ıştı.
T am bu sıralard ay d ı ki, 1947 de Hollyvood’ta büyük bir
rez ale t p a tla k verdi. Sinem a san atçı ve rejisörlerinden on k i
şi, uzun ta k ip le r sonunda A m erikan a ley h ta rı çalışm alara
k atıld ık ları sâ b it olduğundan, solculuk suçiyle hüküm giydi
ler. Kimi hapse atıldı, kim i m em leketi te rk e m ecbur edildi.
Bu arada, k a ra m sa r film ler, cinayet ve dedektif h ik â
yeleri alm ış yürüm üştü. Bu konuda âd e ta bir A m erikan oku
lu denecek üslûp ve işlem e özelikleri görülüyordu. E n g ü rü l
tü lü b aş arıların d an birini 1945 te C harles Vidor, “G ilda”
(Ş eytanın K ızı) film iyle verdi. Senaryosu za b ıta film i ka-
rakterindeydi. A m a işin ucunda cinsi güzelliğin de, casuslu
ğun d a rolü vardı. F ilm öylesine beğenildi ki, baş rolü oyna
y an R ita Hayvvorth’un uzun saçlı, y arı çıplak, uzun eldiven
li p o rtresi, Glenn F o rd'un a ttığ ı to k a t unutulm az halde geldi.
Böyle film lere geniş ölçüde psikanaliz ta tb ik a tı y ap ıl
m a ğ a başlandı. Y ani film lerin konusu psikanaliz denilen ruh
tah lili bilgisinin verdiği sonuçlara göre te rtip len ir oldu. Bu
meselede aşırı derecede ileri gidildiği de m u h a k k a k tır: b ir
çok h ay dutluk v ak aları, haydudun çocukken geçirdiği bir
SİN EM A TA R İH İ 17 7
ru h sarsıntısiyle izah ediliyordu. E sk i operatörlerden Fred
Tezlaff, b ir k ü çük çocuğu on iki şekilde öldürm e usulünü
bulduğu için m ü k â fa t kazandı. B u film “P encere” (The W in
dow) adındaydı. Delilik, cinsi sap ık lık iş y ap an k onular h a
line gelm işti. A k tö r H um phrey B ogart, u sta c a fo to ğ ra fa çe
kilm iş k a ra n lık b ir sahnede yediği dayağın tesiriyle inleye
inleye seyirciyi te sir a ltın a alıyor, sonra ağzı k an içinde, göz
ler y u m ru k gibi şişmiş, ışığ a çıkıyordu. Hollyvood, sanki b a ş
k a çeşit insan yokm uş gibi bu film lerde h a y d u tla r zalim ler,
ahlâksızlar, hırsızlar, işkenceciler ve k u rb a n la rla dolu bir
d ünya ta sv ir eder olm uştu.
Billy W ilder, bu k a ra m sa r dünyaya d ah a ş a ta fa tlı bir
ifade sağ lay an “ Y aratılan A dam ” (The L ost W eek E nd) fil
m ini çevirdi. B u rad a R ay M illand, içkiden deli olan b ir ad a
mı canlandırm ıştı. E serin konusu, Louis Brom field adlı m eş
h u r A m erikan rom ancısının .ay n i isim deki rom anından alın
m ıştı.
C ap ra’nın iflâsından ve S tu rg e s'in çabucak o rtad a n si
linm esinden sonra hafif komedi, A m erika da güç belâ sü rü
nüyordu. M arx K ardeşler kaybolup gitm işlerdi. Bob Hope
ta tm in ediciydi am a, D anny K aye ondan d ah a değerliydi. O
da a tle t kabiliyetine borçlu olduğu s e rt g a g ’la rla tu tu n u y o r
du.
Çok satılm ış rom anları perdeye a k se ttire n “ Şeytanın
K u rb an ları” (Som erset M augham ’d a n ), “A m ber” (K athleen
W insor) gibi film ler, ya da çok büyük sahneleriyle ta rih ko
nu ların ı işliyen "Jean n e d’A rc”lar, “ Sam son ve D alila”lar,
k arşıların d a rak ip olarak ask eri film leri buldular. Ç ünkü bu
film ler büyük iş yapıyordu. Bu a ra d a kızıllara k a rşı da eser
veriliyordu. W illiam W ellm an “D em ir P erde” film iyle bu çı
ğırı açm ıştı. B ununla beraber, A m erikan sinem acılığının be
reketli, uğurlu yılları geçm iş gibiydi. Televizyon gerçek bir
rak ip ti. 1950 de beş milyon alıcı sahibi televizyon seyrediyor
du. M. P . A. geniş bir m ücadeleye girişerek “film lerin hel
zam andan daha iyi” olduğunu ilân etti. A m a bu, seyirciyi
g eri getirm edi. 1950 de bilet satışı üç m ilyarın a ltın a düştü.
1950 ile 1953 ara sın d a günde üçerden beş bin sinem a salonu
kapandı. Bu kap an ışları k a rşılam a k için m evsim lik sin em a
lar, D rive In denilen ve seyircinin otomobilden çıkm adan film
se y re ttiğ i açık h av a sinem aları artırıld ı. 1946 da bunlardan
F. 12
1 78 SİNEMA TARİHİ
100 tan e v arken 1954’te say ıları 4000 1 bulm uştu. H er neka-
d a r senede 350 - 400 film yapılıyorsa d a K ore çatışm alarının,
önceki sa v aşla rd a olduğu gibi halkı sinem alara itm ediğini
görm ek, Hollyvood’tak ileri telâşlandırdı. Hollyvood, yüzyılın
ikinci y arısın a böyle girdi.
İN G İL T E R E 'D E
ALM ANYA /
ÖBÜR M EM LE K ET L ER
A V RUPADA
R o g e r V a d im (Fransız rejisörü)
İsv içre’de ise beş m ilyon nüfuz y aşar. D ört değişik dil
konuşulur. S av aştan önce ve sonra, İsviçre sinem acılığı y ıl
d a üç veya d ö rt film den fazla verm em iştir. S avaş sırasın d a
ise 1941 ve 1942 .de her yıl on ikiden fazla film yapılırdı
Jacques F eyder, k arısı F ran ço ise R osay’la o ray a sığındığı
zam an birçok m addi im kânsızlığa rağm en “JMr k ad ın k a y
boldu” film ini orad a çevirm işti. İsviçre’de en çok A lm an
bölgesinde film yapılıyor. Z urih’teki P raesen s firm ası, 1945
tenberi A m erikalılarla o rta k la şa eser verm eğe yönelm iştir.
F re d Zinnem ann, “D am galı m elekler” (Die G eseschnlchnae-
te n )i orada çevirdi. İsviçre’de yetişen en iyi rejisö r L indt-
b erg d ir ki iki defa Venedik festivalinde arm a ğ an k a z a n
m ıştır.
A M ERİK AD A
AS YADA
M u z a ffe r T e m a (Aktör)
SO N
İ Ç İ N D E K İ L E R
S ay fa
Önsöz 3
Sinem a m akinelerinin icadı 5
İlk kım ıldıyan resim ler ve Louis L um ière 10
Filim de sahne te rtib i: G eorges M éliès 17
B righton okulu . . . 21
P a th é ’nln ilk zam anları 25
M izansende gelişm e 30
İşletm e ve sa ııa t film i yapm a teşebbüsleri 36
F ra n sız sinem asının 1909 - 1914 ara sın d a ge
lişm esi 41
K uzey okulları 45
İta ly a n sinem ası 49
G riffith ve A m erikan sinem asının doğuşu , . 53
M ax Ldnder’den C harlie Chaplln’e k a d a r kom ik film _ 59
A m erikan sinem asının en yüksek devri 64
A v ru p a’d a sinem a 72
İsveç .................................... 72
A lm an sinem asının doğuşu 75
F ra n sa 'd a sav aş sonrası 83
R us film ciliği 88
S inem ada ilericilik 93
Holiyvood’un ku ru lu şu 98
Sesli film in başlam ası 110
H itler’den önce A lm an sinem ası 117
A m erik a’d a sözlü f i l m ........................ 124
F ra n s a ’d a sin e m a n ın yeniden doğuşu 138
B elge film ciliği ve canlı resim ler 144
Rusyada sinemanın gelişm esi 152
öbür memleketlerde 154
Savaş sırasında sinem a . . . . 161
Savaştan sonra Avrupa ve Amerika 169
Italy an sinem ası 169
F ra n sa 173
A m erika'da 174
Inglllern'ıle 178
Almıınyıı . . 180
ö b ü r m om lrltrl ler 180
Doğu ülkelerinde sln e ıııa , 184
Yeni teknik buluşlar vn e a ıılı r e s im le r 195
Canlı sinem a 198
Buglinkl sinem a VI02
A v ru p a’da M'*
A m erika’da Hl <
A sya’da K’Jf'
Türkiye’de sinema
Başlangıcından bugüne Türk ve dünya
sinemasının teknik ve sanat bakımların
dan gelişmelerini tarihî seyri içinde ele
alan bu eserinde Zahir Güvemli sinema
dünyasının her aydınca bilinmesi gerekli
özelliklerini, Hollivut dedikodularının dı
şında ve üstünde kalan asıl öğrenilmeye
değer yanlarını size anlatıyor.